11 Haziran 2013 Salı

Hangisi gerçek?

Bu sabah aniden,
Zenginlerin, sosyetenin, miras kavgası yapanların hiç bilmediği,
Ve hiçbir zaman da bilemeyeceği şeyler geldi aklıma.

Sokakta top oynayan, tere batmış çocuğun neşesini,
Saçları solmuş, elbisesi yırtılmış oyuncak bebeğine, sanki prensesmiş gibi bakan kızın gözlerini,
Bir oda-dört duvar içinde yaşasa da, geceleri yan yana, kucak kucağa uyuyan ailenin sıcaklığını özledim.
İlk aşkımın karşılıksız çıkmasını,
Rüyamda, paramın yetmediği ama arkadaşlarımın sahip olduğu oyuncaklarla oynamayı,
Her yılbaşında, "piyango bana da çıkar mı acaba" demeyi,
Yoldan geçen lüks arabaların içinde kendimi hayal etmeyi,
Hatta, "benim çocuklarım da özel okullarda okuyacak" diye kendime yalan söylemeyi bile özledim.
Peki neden?

Çünkü gerçekler kursakta bekler,
Çünkü gerçekler örümcek ağlarına yapışır.
Çünkü gerçekler magazin sayfalarındaki zenginler, tv lerdeki ünlüler, onlarca odası olan evlerde doğanlar için değildir...

Ama bizler?
Bizler açız be kardeşim! Hem de her şeye aç!
Bizler, şansları kurum bağlamış çocuklarız.
Annesinin sütü daha üç aylıkken kesilen,
Karanlık bodrum katlarının tek pencereli odalarında güneş avlayan,
Vitrin mankenlerindeki vücutlara, kendi gölgesini yerleştirip giyinen,
Sahip olduğu tek kot pantolon yırtıldığında
Annesinin gizlice kesip "sana kot şort aldım yavrum" diye masumca kandırdığı çocuklarız.
Bizler için peynir tek çeşittir kardeşim, o da beyaz.

Hadi şimdi söyle bana. Hangisi gerçek?
Onuncu uzatmalı sevgilisinden kameralar önünde ayrılan şımarık yosma mı?
Babasının aldığı Ferrari'yi, sünepe dostlarına gösterirken kıçı tavana vuran playboy mu?
1O liraya da aynı saçı kesecek mahalle berberi yerine,
Kapılarında şampanya ile karşılandığı sosyetik kuaförlerde,
Sadece bahşişe bile 100 lira verecek parası olan mı?

Bu mu gerçek?
Bir kap kuru üstü pilava doyacak midesini,
Adını dahi bilmediğimiz deniz hayvanları ile akvaryuma çeviren mi?
Yoksa senin gibi, benim gibi, BİZİM gibi
Onların yemek yediği restoranların camlarına ekmek banarak
Oh bee, bugün de doyduk diyenler mi?

Hangisi gerçek? Hangimiz gerçek?

2 Mayıs 2013 Perşembe

Kandırmaca

Durum şu:
İçe kapanık sevgiler yaşayan,
Fütursuz ama kalbinde ıssız bir kadınsın sen.
Ne gelenin var ne gidenin gönlüne.
Çünkü kimini kaşı gözü,
Kimini sazı sözü için sevmedin.
Ki elini tutup gözlerinin içinde kaybolduğun adamlar da oldu,
Saçını koklayıp seni içine çeken de ama sen,
Hiçbirini gerçekten, benim seni sevişim gibi sevmedin.

Sen adı olmayan sokakların, kokusu solmayan çiçeklerin kraliçesi..
Unutma, daha önce hiç bu kadar sevilmedin.
Ne adın, ne tadın, ne de senin gibi bir kadın vardı..
Bir dakika!
Şimdi sana bunları söylüyorum ama kızgınlığım neye?
İçimi kemiren yalnızlığıma mı?
Seni bulurum diye kokladığım kadınlara mı?
Yoksa sana, "benimsin" derken ki umutsuzluğuma mı?
Of be kadın! Ağlatma beni..
Yine gel, yine seveyim seni doya doya,
Bak işte bu, düpedüz bir kandırmaca...

26 Nisan 2013 Cuma

Babam

Kaybettim onu.
Çok değil, neredeyse altı sene olmuş sadece.
Yüzüme şeklini veren adamı kaybettim.
Gözlerim onun, burnum onun, saçlarım onun eseri
Ya huylarım? Onlar da tabi...
Ben altı sene önce sırtımı dayadığım tek adamı,
Babamı kaybettim...
Ansızın, beklemeden, kollarımda...
Son kahvaltımızı hatırlıyorum o gitmeden birkaç saat önce
Büyük bir çınarın altında, en sevdikleriyle otururken
Gülüşü, kaşları, elleri hep aklımda
"Gideceğim oğlum, zamanı geldi" desen hazırlar mıydım kendimi? Hayır!!!
Çok hızlı gittin benden be babam,
Ellerimin arasından çok hızlı kayıp gittin.
Şimdiki boşluğumu ve yoksunluğumu tarif edemiyorum.
Anlatacak kelime bile yok bildiğim.
Tek aklıma gelen sanırım şu:
Babaya susamak,
Sana susadım be baba, sana susadım...

22 Nisan 2013 Pazartesi

Sen

Yalnızsın.
Hem de çok.
Bakma ailen, dostların, arkadaşların olduğuna.
Yatağa başını koyduğunda, yanında biri varsa bile yalnızsın...
Ağladığında saçını okşayan varsa bile yalnızsın.
Ananı kaybettiğinde de yolunu kaybettiğinde de yalnızsın.
Sana "boş ver, takma, yanındayız" dediklerinde de yalnızsın.
Sınav sorularını cevaplarken de,
Mitingde sloganlar atıp, en ortada yürürken de,
Dinin, ideolojin, kültürün ne olursa olsun yalnızsın.
Karın yada kocan elinde hediyelerle gelse de,
Statta goool diye bağırdığında, on bin kişiyle ayağa kalksan da yalnızsın.
Elinden tutup manzaraya, koynunda yatıp gözlerinin içine bakarken bile yalnızsın.
Yemekhane kuyruğunda sıra beklerken de,
İstiklal 'de omuzlarına çarpıp ilerlerken de güruhun,
Ağladığın duyulmasın diye, avuçlarının içinde sıkı sıkı sakladığın dudakların kadar yalnızsın...

18 Nisan 2013 Perşembe

Aynı


Hergün aynı şeyleri yaşamaya uyanıyoruz.
Sabah aynadaki halimi sevmemekle başlıyor herşey.
Çapaklanmış gözlerim mi yoksa gördüklerim mi diyorum kendi kendime.
Hayat aynı tuvalete, aynı açı ile aynı yerden işemek gibi.....
Herşey aynı olmakla başlıyor, aynı sürüyor.
Önce ne giysem, sonra her beş dakikada bir saate bakmalar
Pastanenin, değişmeyen tezgahındaki birbirinin aynı simitler,
Her çaya birbirinin aynı, ikiz küp şekerler.
Sonra aynı ofis, aynı koltuk, aynı kirli tuşlu klavye
Arayanlar ve aradıklarım da aynı.
Onu bırak yemek yiyişim bile aynı benim,
Pilav hep sağda, yemek hep solda
Gazetede okuduğum yazarlarla, sayıp sövdüğüm magazinler hep aynı
Düşündüm de, küfürlerim bile aynı benim.
Uyan birader uyan!
Farklı umutlara bel bağlayan, aynı insanlarız biz.
Yaptığımız da boşa kürek çekmenin kibarcası.
Bari sen bana, gün boyu değiştirdiğin bir tek şeyi söyle ki,
Sana farklı gözlerle bakayım
En azından sen farklı ol birader, çünkü ben yine aynıyım...

Yalan ve Yılan


Gül'üm dedi, gözleri ışıktan rahatsızcasına bakarken kızın yüzüne,
"Ben seni hiç terk etmedim ki..."
Göz göze gelmekten bile korkan iki yürek...
Yıllar sonra aynı sokakta mı karşılaşırdı?
Ey koca İstanbul, kaçana o kadar da kocaman değil ya!
Oluverdi bir anda,
Bazen köşeler sadece evlerin değil kaderlerin de köşesi olurmuş,
Oluverdi yine...
Örgü saçlı kızla, balıkçı yaka kazaklı çocuğun kaderi.
Gönül irkilmesi gibi bir hisle donup kaldılar kaldırımda.
Kaderin köşelerinin kesiştiği yerde olmak...

"Seni hiç terk etmedim ama hiç de affetmedim!" dedi adam
Gördüklerini anlatmayı bırak, hatırlamak bile zordu ona
Yakalanan yalanlar, zehirli yılanlardı zira.
"Ben seni hep bekledim, hep özledim, hep istedim" dedi kadın usulca.
Bu da yalan, bu da yılan...
Bu bakışma ve konuşmalar sadece bir saniye sürdü.
Çünkü adam da kadın da geldikleri yöne döndü...

3 Nisan 2013 Çarşamba

Hiç Kimsesiz

Sen hiç, hiç kimsesiz kaldın mı?
Avuç içlerin kurudu mu başka bir eli tutamamaktan?
İçi gülmeyen gözlerin oldu mu bi ara?
Peki hiç yutkunamadığın ağlamaktan?
Olmadı be, olmadı...
Saçların hep okşandı senin,
Birileri hep sarıldı sana, hiç üşümedin belki de,
Belin hiç boş kalmadı ki, kavradılar usulca,
Cebin, elini boş geri çevirmedi hiç bakkalda,
Düşürdüğün kitabına bile eğilmedin sen!
Senin var ya!
Sırtını bile annen kaşıdı kızım!!!
Sen hiç, hiç kimsesiz, birileri de sensiz kalmadı hiç.
Ta ki bu güne kadar
Ne desem, sen hiç,
Dur bakayım...
Sen hiç, "bir hiç" olmadın ki..

Bir

Kimsesiz ve yorgunsan eğer,
Başın göğe erse de çıkamıyorsan içinden hayatın,
Bir düşün be adam! Bunu sana kim yaptı?
Ve cevap, o korktuğun "Ben"se eğer ,
Gülümse sadece...
En azından küstahça kaçmıyorsun kendinden,
Arkada bıraktıkların da hatırlıyorsa seni, ince ve derinden
Hala bir umut vardır, istesen de istemesen de...